top of page
Yazarın fotoğrafıOriginn

PANDEMİK BELİRSİZLİKTE ÇALIŞMA ALANLARI : Saklanmak mı İyi Hissetmek mi?

Güncelleme tarihi: 26 Nis 2021

Bir yılı aşkın süredir pandemi ile uğraşıyoruz ve bu durum günlük yaşamın neredeyse her alanında belirsizlik yarattı. Sadece COVID-19'a maruz kalma nedeniyle değil, tıbbi bakıma ve ihtiyaçlara erişip erişemeyeceğimiz, evimizin ekonomik istikrarını nasıl sağlayacağımız, işimizin güvencede olup olmadığı, yiyecek ve diğer ev ihtiyaçlarını temin etmek vb. yaşam alanlarımızla ilgili de endişe duymaya başladık. Değişen risklere ve resmi kurumlarca yayınlanan kurallara cevaben davranışlarımızı sürekli olarak ayarlamamız ve yeniden düzenlememiz gerekti, gerekiyor. “Yeni normal” bir anlamda aşırı belirsizlik ve izolasyon anlamına geliyor.


Geçtiğimiz yıl aynı zamanda hem dünya geneli hem de yaşadığımız bölge kasırgalar, seller, değişken hava sıcaklıkları ve depremlere sahne oldu. Özellikle iklim kriziyle ilişkilendirilen hava olayları da aynı Pandemide olduğu gibi “yeni normal” imiz haline geldi.


Öte yandan yas, kapanma (izolasyon), gelir kaybı ve korku, ruh sağlığı koşullarını tetikliyor veya mevcut olanları kötüleştiriyor. Birçok insan artan alkol ve madde kullanımı, uykusuzluk ve anksiyeteyle karşı karşıya kalmış durumda. Özellikle yaşlılarımız bunama ve bilişsel gerileme tehdidi altındalar. Çocuklar ve gençler kısıtlama ve eğitimleriyle ilgili değişken koşullar, televizyon haberleri, çevrelerinde konuşulanlar nedeniyle tekrar tekrar travmatize oluyorlar.


Sosyal mesafe, iş kayıpları, kapatılan işletmeler, eğitim alanındaki belirsizlikler gibi pek çok etken , insanların aynı virus dalgası gibi anksiyete, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) dalgaları yaşamasına sebep oluyor. Biraz geriye çekilip sakince düşündüğümüzde, bu kadar kısa sürede günlük yaşamın ne denli değişmiş olduğunu görmek şaşırtıcı. COVID-19 bize kurumlardaki ve ekonomik yapılardaki zayıflığı gösterdi, hayatın ne kadar hızla değişebileceğini ve dünyanın ne kadar belirsizleşebileceğini öğretti. Fakat asıl öğrendiğimiz şey aslında hayatın her zaman belirsizliklerle dolu olduğuydu belki de…



Hayatımızdaki her şey aniden ve isteğimiz dışında değişime maruz kalabilir. İşimizi, sağlığımızı veya ilişkilerimizi sadece bir pandemi sırasında değil, herhangi bir zamanda kaybedebiliriz. Entelektüel olarak, bunu hepimiz biliyoruz. Ancak çoğu zaman, sürekli var olan bu güvensizlik bilgisini gerçekte fark etmeden yaşıyoruz. Pandemi koşulları ve yaşadığımız diğer doğal felaketler bize bu bilgiyi yeniden hatırlattı. Geçtiğimiz bir yıl içerisinde girişimciler de çok şey öğrendi. Gelecek veya iş sürdürülebilirliği hakkında güvenle tahminlerde bulunmak artık çok daha zor. Dünya "yeni normal" ile ilerlerken, birçok iş lideri tüm bu belirsizlikle yapılabilecek en iyi şeyin netlik sunmak olduğunu fark etti.

Yıllık planlar aylık planlara dönüştü. Beklenmedik bu hızlanma, başarılı olmak için çalışanlara, müşterilere, ortaklara ve paydaşlara netlik sunulması gerektiğini öğretti. Çalkantılı bir belirsizlik ve değişim zamanında insanların ihtiyaç duyduğu şey tutarlılık duygusuydu. Başarılı olmak için belirsizlikleri önceden tahmin edebilmek ve netlik sağlamayı taahhüt etmek önem kazandı.

Yapılan araştırmalar dünya genelinde evden çalışma oranlarının büyük ölçüde yükseldiğini gösterdi. Aynı araştırmalar çalışanların çoğunun yüz yüze / ofis ortamına dönmek istediğini de gösteriyor. Ofis ortamları insanların iş hayatında gelişmesine yardımcı oluyor. Çünkü ofis ortamında öğrenme ortak bir deneyimdir ve kişisel gelişime katkı sunar. Daha iyi iş performansı, yaratıcılık gibi unsurlar meslektaşlar ve ofis ortamındaki kişilerle aramızda kurulan olumlu etkileşimlerle bağlantılıdır. Benzer şekilde iş performansı ve gelişim, ofis tasarımından da etkilenir. İyi tasarlanmış toplantı alanları, ofisler bir öğrenme ve bilgi paylaşımı kültürüne katkıda bulunurken, sunulan olanaklar, doğal ışığa erişim ve diğer estetik özellikler canlılık duygularını teşvik eder.


Tabii ki, başarılı olmak da durumsaldır ve pandemi süreci nerede çalıştığına bakılmaksızın, insanların ellerinden gelenin en iyisini yapmalarını zorlaştıran stres faktörlerini ortaya çıkardı. Birçok insan optimize edilmiş çalışma ortamlarında başarılı olmak yerine, ev ortamında çalışmak veya eğitim görmek zorunda kaldı.


Sosyolog Richard Sennett, şehirlerdeki ve mekanlardaki kamusal yaşamın doğası üzerine yaptığı çalışmalarda, çalışma ortamlarındaki insanların sosyal ilişkilerinin kalitesini sürdürmek için mesafeli olma özgürlüğüne ihtiyaç duyduklarını keşfetti. Ancak ayrılık ararken gidecek özel yerlere ihtiyacımız olduğu kadar, bizi bir araya getirecek yerlere de ihtiyacımız var. Diğer araştırmalar, insanların aynı anda kalitesini bozmadan 100 ila 200 istikrarlı ilişkiyi sürdürebileceğini gösteriyor. İlişki kurmanın ötesinde, ofisler başka birçok nedenden dolayı önemlidir. Hem insanlar hem de kuruluşlar, çalışma ortamlarını değerlerini ve özlemlerini ifade etmenin bir yolu olarak kullanır. Fiziksel mekanların tasarımı, profesyonel kimliklerimizi ifade etmemize yardımcı olur. Uzaktan çalışma modellerinde çoğumuz hala pandemiden önce var olan kültürler, normlar, ilişkiler ve uygulamalardan hareket ediyoruz. Yani Zoom bir kültür değişimine yol açmıyor.


Yine araştırmalara göre, en çok iki metre yakınımızdakilerle iletişim kurma eğilimindeyiz. Co-working çalışma ortamlarının diğer ofis ortamlarına göre daha fazla açık alan sunmaları, insanların istediklerinde ilişkiler kurup istedikleri zaman özel çalışma alanlarına çekilmelerine izin vermeleri çalışma ortamını daha elverişli hale getiriyor. İlaveten çalışma ortamına özel araba ya da bisiklet gibi araçlarla ulaşım kolaylığı, çalışma saatlerinde esneklik gibi avantajlar da ortak çalışma alanlarını tercih edilebilir kılıyor.


Araştırmalar, üretken alanlar yaratmanın fiziksel tasarımdan ziyade çalışanların ve o alanı kullananların kalplerinde ve zihinlerinde olup bitenlerle ilgili olduğunu gösteriyor. İşimizin başkaları tarafından görüldüğünü bildiğimizde, beklenen davranışın neye benzediğini anladığımızda ve ait olduğumuzu hissettiğimizde, işimizi en iyi şekilde yapmak için gereken psikolojik güvenliğe sahip oluruz. Originn Co-Working için bir ortak çalışma alanını tanımlayan şey budur.


Belirtilmiş olsun ya da olmasın her alanın ortak beklentileri vardır. Bu sosyal senaryolar davranışlarımızı birbirimize yönlendirir. Açıkça ifade edildiklerinde, nasıl davranacağımızı biliriz. Ortak çalışma alanı kullanıcılarına daha aktif bir duruş sağlayabilir. Bu, dünyayı böyle gören insanların paylaştığı bir alandır. Böylece birlikte geliştirilen bir çalışma kültürü de ortaya çıkar. Cal Newport'un 2016 tarihli Deep Work (Türkçe’ye Pür Dikkat olarak çevrildi) isimli “Best Seller” kitabında açıkladığı gibi, 21. yüzyıl bilgi çalışanının süper gücü dikkat dağıtmadan zorlu görevlere odaklanma yeteneği olacak. Dolayısıyla katılım kuralları açıkça belirtilmiş alanlar, açıkça ifade edilen beklentiler insanların sinir sistemlerini daha kolay düzenlemelerine izin vererek daha iyi odaklanma ve daha derin bağlantı geliştirebilmelerine destek olur.


Aidiyet duygusu, insani bir ihtiyaçtır ve ait olmak için, insanların ne tür bir iş yaptığımızdan daha fazlasını önemsediğini hissetmemiz gerekir. Ortak çalışma alanlarını tercih edenler yardımlaşmayı bir araya gelme nedeni olarak gördüklerinden ortak aidiyet geliştirirler ve bu ilişkiler, gelenekleri ve kültürü teşvik ederek herkes için daha büyük mutluluk ve refah üretir.

Ortak çalışma alanları, bize kim olmak istediğimizi ve nasıl çalışmak istediğimizi hatırlatmada aktif bir rol oynayabilir. Birlikte çalışmak; iletişimi daha kuvvetli topluluklar, daha fazla yenilik ve artan mutluluk yaratabilir. Çünkü ortak çalışma topluluğu (Originn’de Ahali) destek, dayanışma ifade etmek ve tavsiyelerde bulunmak için oradadır. Bu da pandemi gibi yoğun belirsizlik taşıyan süreçlerde ruhumuzun ihtiyacı olan netlik ve güven anlamına gelmektedir.


 

Serap Talay


283 görüntüleme0 yorum

Comments


Commenting has been turned off.
bottom of page